23 Ocak 2013 Çarşamba

Yaşasın kitap kardeşliği!!!





Blog dünyası benim için çok şey ifade ediyor... Kimi zama yalnızlığımı alıyor... Kimi zaman sıkıntıma merhem oluyor... Kimi zaman ilham veriyor...

Ama her şeyden önce beni Türkiye'ye, Türkçe'ye ve Türk insanına yakın kılıyor!

Kimi zaman resimlerle, kimi zaman tariflerle, kimi zamanda sadece bir kelime ile beni alıııııp Türkiye'ye taşıyor!

Biliyorsunuz özlüyorum oraları! Türkiye'nin sesini, kokusunu evet insanını. Orada oluncada buraları özlüyorum. İnsan işte azıcık kararsız ve maymun iştahlı belkide. Ama belkide bu burada doğmuş büyümüş olan insanlar için çok normal. İki ülke, iki kültür arasında sıkışıp kalmış insanlarız işte. Ne Türk ne Alman. Kendine öz bir kültür, bir insan... Daima özlemeye, daima eksik kalmaya mahkum;(

Neyse konumuz bu değildi... Yine koptum;)

Dediğim şu ki, internet ve blog camiasında çok şeker insanlarla tanıştım. Uzun zaman olmadı belki ama birbirinden özel insanlarla tanışma imkanı sağladım. Yüz yüze olamasada. Ama kim bilir oda olur bir gün!

En önemlisi aynı tutkuları aynı takıntıları paylaştığımız insanların olduğunu gördüm ve yalnızlığım bir nebze hafifledi!

Şimdi bu güzel olaylara dün İnstagramdaki bulduğum ve kitap kardeşliği adı altında toplanan gurup eklendi;) @stylopunk'un başlattığı ve sanırım yaklaşık 50'yi geçkin katılımcıya ulaşan bir gurup.
Şubat ayında başlayan ve inşallah devamıda gelecek olacak toplu kitap okuma etkinliğine katılacağım. Okuyacağımız kitap Gabriel Garcia Marquez'in " Yüzyıllık yalnızlık" adlı eseri olacak. Okurken düşüncelerin paylaşılacağı bir etkinlik;) tek yapılması gereken #kitapkardesligi ve #kitapkardesligisubat tag'inin kullanılarak resimlerin yayınlanması.

Ben Almanca tercümesini okuyacağım. Kitabım yolda;)

Çok heyecanlıyım. Duyan duymana duyursun! Kitap kardeşliği başlasın!

18 Ocak 2013 Cuma

Kara bulandık....





Yahu bu böyle mi yazılıyordu? Maruz görün beni ha! Nede olsa elin memleketinde doğmuşum demi? Bu kadar iyi ( öhöm öhöm, pek bir mütevaziyimdir canım) konuşabiliyor olmam bile iyi dimi ama?

Hani konuşurken iyi de, iş yazmaya gelince zorlanıyorum. İnsanız şunun şurasında noolcek!

Türkçe aslında hep vardı hayatımda. Ailem Almanca Türkçe karışık konuşurladı. Bize kolaylık olsun diye sanırım, fakat dahada güclendirirlerdi oysa. Böyle olunca tabi "karışıkca" denilen bir dil çıkıyor ortaya.
Sonra ilk okulda haftada bir saat Türkçe dersimiz olurdu. ( amma uzattım he! Ama ilginize çeker diye anlatıyorum. Çekermi ki?) hani sizin bildiğiniz derslerden değildi ha! Derslerde öğretmen bize ha bire gazete okuturdu. Böylece hem gazetesini rahatça okutuyor hemde dersi yapmış oluyordu aklınca. ( ha baaak, belki okuma sevdasını o aşılamıştım bana. Bunu daha önce hiç düşünmemiştimdiiii;) ) neyse öğrendiğimiz türkçeyi gazetelerden ve duyduklarımızdan öğrendik.

Anlayacağınız efendim türkçemi maruz görünüz!

Gelelim asıl konumuza. KAR yağdı!! Oley! Nihayet her taraf beyaza büründü! Karı ve getirdiklerini çok seviyorum! Manzara, sessizlık, ortalığın aydınlığı....evdeki atmosfer...masada mum... Eline sıcacık içecek, battaniyeye sarılmalar... Camdan kar yağışını seyretmeler.... ( baydım galiba)

Neyse ben seviyorum karı ve mutluyum;) sizde mutlu olun hemi?

13 Ocak 2013 Pazar

Artjournaling #2



Kalemler ele alındı...

Kızım ile serildik koltuğa. Ben çizdim o mırladı;)

Pek bi keyifliydi yani;) tavsiye ederim.




10 Ocak 2013 Perşembe

Neleri özledim...


Bir mim varmışmış.... Beni kimse mimlememişmiş... Ama ben üzerime alınmışmışım;) Gerçi Ayşın kimler cevaplamak isterse, onlara gitsin demiş.... Bende üzerime aldım:) görgüsüz beni beni!!

Mimin surusu: Neleri özledik?

Ah, ah! Özlem benim ikinci adım olamlı ki ben sürekli bir özlem içindeyim. Hazır olun liste uzun!

Sakin bir koyda yalın ayaklarımı kumlara gömüp Deniz'in kokusunu içime çekmeyi....

Tenimi hafifçe okşayan ılık rüzgarı...

Sıcak yaz günlerini...

Ezan sesini....

İstanbul sokaklarında gezinmeyi, simit alıp yemeyi...

Gerçek camide namaz kılmayı...

Istanbulda vapurda olmayı ve martıları seyretmeyi...


Sevdiklerimle çay keyfi yapmayı... Gülmeyi!









9 Ocak 2013 Çarşamba

Ne geçmez mod!



Bir kaç gündür bildiğiniz depresyon modundayım.  Elkol tutmamalar, hüzünlü hüzünlü bakınmalar, damardan müzik dinlemeler.... Resimdede göründüğü gibi kedimde aynı modda:)

Öööööf daratı geldi yahu!!!

Üstünede hastalık eklenince, tam oldu. Bir ağlayanım eksik;) ama söyleyin lütfen bu havada nasıl içi ruhu kararmaz insanın?

Memleketimin insanı karlarda oynar, romantik kar pozları çekedursun biz buranın havasında boğulalım;( neyse sizide depresyona sokmadan bitireyim sızlanmayı!

Hal böyleyken bugün imdadıma İnternet yetişti. (Biz bu mucıze olmadan nasıl yaşıyormuşuz ya?) Blog listemde dolaşırken tatlımı tatlı bir o kadarda beni güldüren içimi aydınlatan bir blogla tanıştım.

Sevgili Aynurun blogu. Bilmeyeniniz varsa hadi bırakın benidide gidin konuk olun hamarat kediye.

Bir güldüm bir eylendim anlatamam! İyiki var bu internet denen "şey"! Ne desem yakışır?

Ha bu arada biri bana acımasa şuracıklara bir iki satır bişiy yazsada azıcık mutlu olsam. Hani kendi kendimemi konuşuyorum bir bilsem. Hadi ama? Nooooolur!


5 Ocak 2013 Cumartesi

okuyan kız….


Reading Girl/Alfred Emile Stevens (1823-1906)

kıtaplara olan düşkünlüğüm malum:) Bu resmide çok ama çok seviyorum. kızın kendini kaptırmışçasına kitaba dalmış olması...elbisesi... ayağının altındaki yastık... ve yere düşen ve fark edilmeyen yün yumaği! oturduğu kırmızı kadife koltuk...

bu resim o kadar cok sey anlatiyorki bana. ona bakarken bir iki sey karalamak geldi içimden....

Aklı erdi ereli kitapları cok seviyordu… okumayı bilmiyordu belki o zamanlar ama o kadar cazip geliyorlardıki ona kitaplar… nasıl olurda aynı harflerle bu kadar farklı şeyler ifade edilebilirdi? Nasıl olurda mekan ve zaman farkı olmadan, ırk dil din demeden… zengin fakir fark etmeden insanlar kitaplara bu kadar düşkün olabilirlerdi?
Evlerinde çok kitap yoktu. Babaannesinden kalan eski bir kitaptı eline ilk aldiği. Resimleri olmayan… sayfaları sararmış, geçmişten izler taşıyan… sayfaların kenarlarına birileri bir iki satır karalamış, kimi cümlenin altı çizilmiş, kimi yerde ünlem işareti konulmuştu….
Kitabı ilk eline aldığında büyülenmişti adeta.. kitabın kokusu, elinde duruşu, sayfalarını çevirirken çıkan ses ve etrafı hafifçe saran o geçmişin kokusu… öğrenmeliydi, anlamaliydi yazılanları!
Fazla sürmedi.  Okumayi öğrendi. kitapların büyüsünden birdahada kendini alamadı. Yaşıtları oyun oynarken o kaçar bir kitap eline alır, okurdu. Kimsenin görmediği, kimsenin bilmediği anlarda dalardı kitabların büyüsüne. Okuyunca herşeyi unutuyordu, zamanı, mekanı,  dertlerini , yalnızlığını…

1 Ocak 2013 Salı

Pazar keyfi...



Bir pazar sabah erken kalkmanın en güzel sebeplerınden biri.

Mis kokan kahve yapılır...
Nutella gevrek ekmeğe sürülür
Olmazsa olmaz kitab ele alınır...

Herkes uyur, sevda okur!