5 Temmuz 2012 Perşembe

Kim gercek yabancı?


Arka kapakta şöyle diyor:

Kim gercek yabancı - bir ülkede yaşayıp bir yere ayit olduğunu bilen mi, yoksa kendi ülkesinde yabancı hayatı sürüp, ait olacak başka bir yeri olmayanmı?

İsimlerin yabancı memleketlere ayak uydurma sürecinde muhakkak birşeyler eksilir - bazen bir nokta, bazen bir harf ya da vurgu. Yabancının isminin başına gelenler pişmiş tavuğun olmasa da pişmiş ispanyanın başına gelene benzer.... Yabancı iste ilk bu fireyi vermeyi öğrenir. Yabancı bir ülkede yasamanın birinci icabı insanın en aşina olduğu şeye, ismine yabancılaşmasıdır.


Nede doğru söylemiş Elif Şafak!

Peki bu süreçte yabancının katkı payı ne?

Kenine yabancılaşmayı, özüne yabancılaşmayı kim istemiş ondan?

Biz degilmiyiz ezikliğimizden, kolaya kaçmak isteyişimizden bu gibi firar veren?

İnsan kendine, özüne ve kültürüne sahip çıkmadığı sürede, kaybolmaya yüz tutmuş demektir!

Kimlik has olmalıdır! Başkalarına benzeme çabasında değer kazandiğini dusunen insan büyük yanılgı içerisindedir. Değer kazanmanın tam aksine, ünlü bir ressamin resminin basit bir kopyası haline gelir oysa zavallı, haberi yok!

1 Temmuz 2012 Pazar

okunası!.. #1



zaman zaman sizinle okuduğum ve beğendiğim veya okuduğum ve beni etkileyen kitapları ve okurken hissettiklerimi paylaşmak istiyorum. 
Kitaplar kimi zaman kaçtığımız diyarlar olurlar, kimi zaman dost kimi zamanda bizi kendimizin bile ututtuğu şeylere sürükler, kendimizin dahi bilmediği duyguları gün yüzüne çıkarmayı başarırlar...
kitaplar kimi zaman dolaştığımız bahçelerdir.... kimi zaman gidemediğimiz şehirlere gidip gezmemizi sağlarlar... kimi zaman ağlatır, kimiz zaman  korkutur kimi zamanda güldürürler.
kitaplardaki geçen karakterleri kimi zaman sever, kimi zaman nefret ederiz.. kimi zaman o kadar bağlanırızki onlara, kitabın son sayfası okunulduğunda derin bi hüzün kaplar içimizi.. 
ayrılmak istemeyiz onlardan, ayrılmak istemeyiz onaların bizi derinden etkileyen dünyalarından!...
bazı kitaplar vardir kitap demeye dili varmaz insanın. dosttur onlar! birlikte çay içilen , kahve yudumlanan dostlardır...
sizi sıcacık sarmalayan, yalnızlığınızı alan dostlarınızdır onlar!! 
kimi kitaplar vardır, okuduğumuzu unutturan, yasadığımızı hissettiren! okurken kendimizden pay biçtiren, hatıralar canlandıran, gülümseten dokunan! 
işte böyle bir kitaptı benim için son okuduğum roman. 
Martin Suter‘in „Small World“ adlı romanı derinden etkiledi beni. kalbime dokundu. Kitabin konusu olan „Alzheimer“ hastalığı oldum olası hep etkilemiş, korkutmuş ve ürkütmüştür beni. Ama bu kitap bu hastalığa bakış açimi değistirdi. 
Bu hastalık hastalığa yakalanan insanlara mi daha kötü yoksa bir sevdiğini günden güne gözünün önünde kayboluşunu izleyen sevenleri içinmi? sanırım ikincisi, çünki unutan, unuttuğunun farkında değildir, kaybettiklerinin farkında olmadığından belki aci hissetmiyordur. 
ama sevenleri için acı bir süreçtir unutulmak!.... 
anlıyacağınız çok etkilendim kitaptan çok.
mutlaka okuyun derim!! [ umarım Türkçesi vardır;( ]